Teknoloji ve Hayata dair günceler

Son Yazılar


Kategoriler


Son Yorumlar..


Seyahatnameler..

Kemal İKİZOĞLUKemal İKİZOĞLU

Merhaba arkadaşlar..

Kendimi bir bakıma geliştirmek ve erken tecrübe kazanmak ve bir birikime sahip olmak için katıldığım seminer ve konferansların farklı şehirlerde olması beni sürekli heyecanlandırıyordu.Bu benim içinde güzel bir buluşturmaydı.Hem şehri geziyor hemde tecrübe kazanıyordum.Birkaç farklı şehir gezdikten sonra aklıma bir düşünce takıldı..Birden dedim ki Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde şu şehir hakkında nasıl bahsediliyor ? Ya da bu şehirin en meşhur neyi var? Yapılması gereken şeyler ne ? Mutlaka gezilmesi gereken yerleri neler ? Bunları düşündükten sonra bu seyahatnameyi okumam gerektiğini ve bunu nasıl temin edebileceğimi araştırıyordum.Derken birçok değerli ve önemli bilim adamlarının yazdığı seyahatname isimlerine ulaştım.Bunları şu an bilen çok nadirdir belkide.. Şahsen ben bunları hiç bilmiyordum. Ve öğrendiğim çok iyi oldu.. Şimdilik gittiğim, gitmek istediğim yerleri okuyacağım. 3 vakte kadar yurt dışı bölümüne de da el atmayı düşünüyorum :))Seyahatname de ne diyorsanız bilmeyenler için hakkında kısa bir bilgi vereyim.

Seyâhatnâme; yazarının gezdiği yerler hakkında gözlemlerini ve bilgileri yazıya döktüğü edebiyat türüdür. Bu terim, özelde, Türk edebiyatının en meşhur seyahatnamesini yazmış Evliya Çelebi’nin eseri için de kullanılır.

Ancak, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin yanı sıra önemli pek çok seyahatname bulunduğu unutulmamalıdır. Günümüzde de canlılığını koruyan bu edebiyat türünün geçmişteki örnekleri, çoğu kez, tarih bilimi ve anlayışı açısından çok değerli kaynaklar teşkil etmişlerdir.Türün içinde özel bir niteliği olan bir alt grubu sefaretnameler oluşturmaktadır..

Tanınmış seyahatnameler:

Türk

Evliya Çelebi Seyahatnamesi
Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi
Seydi Ali Reis’in Mir’at-ül Memalik’i
Ahmet Haşim’in Frankfurt Seyahatnamesi
Mustafa Said Bey’in Avrupa Seyahatnamesi
Ömer Lütfi’nin Ümit Burnu Seyahatnamesi
Abdurrahmah Efendi’nin Brezilya Seyahatnamesi
Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i Hudud’u
Nabi’nin Hicaz Seyahatnamesi
Şirvanlı Ahmed Hamdi Efendi Seyahatnamesi
Ubeydullah Efendi’nin Amerika hatıraları

Arap/Fars

İbn Battuta Seyahatnamesi
İbn Fazlan Seyahatnamesi

Batı


Doğuya Yolculuk (Gerard de Nerval)
Joseph de Tournefort Seyahatnamesi
İstanbul (Edmondo de Amicis)
İstanbul Seyahatnamesi (Josephus Grelot)
Sultanlar kentine yolculuk (Salomon Schweigger)
Bir oryantalistin doğu seyahatnamesi (Alexander William Kinglake)
Erzurum’a yolculuk (Aleksandr Puşkin)
Şövalye Taitbout de Marigny’nin Çerkesya Seyahatnamesi (Taitbout de Marigny)
İsfahan Seyahatnamesi (Pierre Loti)
Dünyanın hikaye edilişi (Marco Polo)
Seyir defterleri ve keşif yolculukları günlüğü (Kristof Kolomb)
Timur Devrinde Kadis’ten Semerkant’a Seyahatname (Ruy Gonzales de Clavijo)

 

Evliya Çelebi Seyahatnamesinden birkaç anektodlar buldum.Sizinle paylaşmak istiyorum.

Evliya Çelebinin Seyahate Çıkmasının Sebebi:

Kendi anlattıklarına göre Evliya Çelebi, 1630 Muharre-mi?nin Aşure Gecesi, Ahî Çelebi Camii?inde cemaat arasında Hz. Peygamber?i görür ve heyecanlanarak ?Şefaat ya Resu-lallah!? diyeceği yerde ?Seyahat ya Resulallah!? der. Hz Pey­gamber de onu hem şefaat hem de seyahatle müjdeler. Bu arada cemaat arasında bulunan Sa?d b. Ebu Vakkas seyahat­lerinde gördüğü yerleri yazmasını ister ve şöyle der:
?Yürü! Ok ve yayla gaza eyle. Sana müjde olsun. Bu mecliste ne kadar ruhla görüşüp ellerini öptünse hepsini ziya­ret etmek nasip olacak. Dünya seyyahı ve insanların meşhu­ru olacaksın. Ama gezip tozduğun memleketleri, kaleleri, şe­hirleri, acayip ve garip eserleri, her diyarda yapılan güzel şey­leri, yiyecek ve içeceklerini yazıp güzel bir eser meydana ge­tir ve benim silahımla iş görüp dünya ve ahirette manevi oğ­lum ol. Tuz ekmek hakkını gözle. İyi dost ol. Kötülerle arkadaş olma??
Bunun üzerine önce İstanbul?u, daha sonra da impara­torluğun bir çok yerini gezer ve gördüklerin kaleme alır. Evli­ya Çelebi, 1640 yılından başlayarak önce Bursa, İzmit ardın­dan Trabzon ve Kırım?a gider. Evliya Çelebi?nin gezip dolaştığı ve hakkında bilgi top­ladığı belli başlı yerler şöyledir: İstanbul, Bursa, İzmit, Trabzon, Tokat, Erzurum, Van baş­ta olmak üzere bütün Doğu Anadolu; Üsküdar?dan Şam?a kadar bütün şehir ve kasabalarıyla Güneydoğu Anadolu bölgesi; Tiflis, Baku, Gürcistan, Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak diyarı, Ejderhan havalisi; Bütün Ege kıyıları ve adaların birçoğu, Mora, Girit, Han­ya, Şumnu, Niğbolu, Silistre, Babadağı, Filibe, Sofya, Edirne. Çanakkale, Ozi, Gelibolu, Boğdan, Belgrad, Tameşvar, Vene­dik, Bosna, Karaorman, Üsküp, Selanik, Macaristan, Almanya, Avusturya, Lehistan, Arnavutluk, İspanya, Danimarka, Hollanda, Brandenburg ve Adriyatik sahilleri? Eserin aslı on cilttir. İstanbul kütüphanelerinde beş ayrı yazma nüshası vardır. Dünya seyahat edebiyatında, bu kadar geniş bir sahayı ihtiva eden ikinci bir eser yoktur. Evliya Çelebi son derece dikkatli bir seyyahtır. O, gezdi­ği yerlerin tarihini, coğrafyasını, iklim ve tabiatını, sanat eser­lerini, insanlarını, insanlarının giyiniş, yaşayış, dil ve dinleri­ni, silahlarını, âdetlerini, tanınmış hususiyetlerini, yerleşme şekillerini, kısaca şahsi ve günlük hayattan, cemaat hayatına, manevi hayata kadar bütün unsurları eserine almıştır. Bu du­rum Seyahatname?nin dünyada eşine rastlanmayan bir zenginlikle önemli bir kaynak olmasını sağlamıştır. Düşünceye ve daha çok göze hitap eden güçlü tasvirler, sıcak bir mizah, mü­balağa ve secilerle süslü üslubu onu farklı kılan unsurlardır.

Seyahatnameden Seçmeler:

Viyana?da Bîr Hastanın Ameliyatı

Viyana?da bir hastanın şakağına mermi girmişti. Doktor ve yardımcısı bu mermiyi çıkarmak için ameliyata başladılar. Ben de izin istedim ve sessizce onları izledim. Doktor öncelik­le hastanın alnının ortasından başlamak üzere baştaki deriyi iki tarafa doğru soydu. Ardından başının yan tarafından bir delik açtı. Sonra bir demir parçasıyla kafatasını kaktırarak a-yırdı. Kafatasının tam ortası keserin dişleri gibi birbirine geç­miş olduğu için tam ortadan ikiye bölündü. Ben hastaya da­ha yakından bakmak için yaklaştım, bu arada mendille ağzı­mı kapattım. Doktor bana niçin ağzını bu şekilde kapattın de­yince: ?Belki hapşırırım ve hastaya zarar verebilirim.? deyin­ce doktor: ?Sen doktor olmalıymışsın.? dedi. Ardından dok­tor kurşunu çıkardı, kurşunun yerini de bir süngerle temizle­di. Sonra da kemikleri eskisi gibi birleştirdi. Deriyi de kapattı. Ardından yüzlerce iri at karıncası getirdiler. Doktor karıncaları tek tek derinin bitiştiği yerlere yaklaştırıyordu. Karınca bu bi­tişen deriyi ısırır ısırmaz, doktor karıncayı belinden kesiyordu. Böylece deriyi baştan başa kapattılar. Birkaç hafta sonra adam iyileşti, karınca parçaları da kendiliğinden döküldü.

Erzurum?un Soğuğu

Halkın ağzında şöyle bir fıkra vardır: Bir dervişe ?Nere­den geliyorsun?? demişler. O da ?Kar rahmetinden geliyo­rum.? demiş. Bunun üzerine ?O ne diyardır?? demişler. Der­viş ?Soğuktan insana zulüm olan Erzurum?dur.? demiş. ?Ora­da yaz olduğuna rast geldin mi?? demişler. Derviş ?Vallahi 11 ay, 29 gün sakin oldum. Halk hep yaz gelecek dedi. Ben göremedim.? demiş. Bir diğer fıkra da şudur: Kedinin biri kara kışta bir dam­dan diğer dama sıçrarken havada donup kalmış. Sekiz ay sonra don çözülünce miyavlayarak yere düşmüş. Gerçekten de bir adamın eli yaş iken bir demir parçasına yapışsa derhâl donar. Elini demirden koparmak ihtimali ol­maz. Ancak bir miktar derisi yüzülerek demirden kurtulabilir.

İstanbul Hastaneleri?nden Fatih Hastanesi

70 oda, 80 kubbe ve 200 memuru vardır. İpek altın işle­meli, bürümcük gecelikleri vardır. Birisi hasta olsa hastaneye götürüp ona bakarlar ve ilaç verirler. Günde iki defa türlü türlü güzel yemekler verilir. Vakıf kuralları öylesine sağlamdır ki şöyle denilmiştir: ?Eğer mutfakta keklik, turaç ve sülün kuş­larının eti bulunmazsa bülbül, serçe ve güvercin pişirilip has­talara bol bol verilsin.? diye yazılıdır. Hastanelerde, akıl has­talarının hastalıklarının geçmesi için müzikçiler ve okuyucular tayin edilmiştir.

İstanbuldaki Marifet Sahibi Üstadlar:
Hezarfen Ahmed Çelebi
Önce Ok Meydanı?nın minberi üzerinde, rüzgârın sert ol­duğu sırada kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere havada uça­rak talim etmiştir. Sonra Murad Han, Sarayburnu?ndaki Sinan Paşa Köşkü?nde boğazı seyrederken Galata Kulesi?nin ta tepe­sinden lodos rüzgârıyla uçarak Üsküdar?a kadar uçabilmiştir.
Lagarı Hasan Çelebi ve Bir Nükte
Murad Han?ın kızı dünyaya geldiği gece kurban keserek bayram ettiler. Bu Lagarı, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek yaptı. Sarayburnu?nda hünkârın huzurunda fi­şeğe bindi. Çırakları fişeği ateşlediler.
Lagarı: Padişahım Allah?a ısmarladık! İsa Peygamberle konuşmaya gidiyorum, diyerek göğe yükseldi. Yanında olan fişekleri ateşleyip deniz yüzünü aydınlattı. En yukarı çıkıp da barutu bitince kartal kanatlarını açıp denize indi. Oradan yüzerek padişahın huzuruna geldi ve: ?Padişahım İsa Pey­gamber size selam söyledi.? diye şakaya başladı.

İstanbul Beyanındadır

Bu şehri Hazret-i Süleyman?ın kurduğu söylenir. Ayrıca Türklerin bu şehri almaları yüce Kur?an?daki ?Kutlu Belde? tamlamasıyla anlatılır. Sözün kısası Türk gümbürtüsü, Türk görkemi, Türk vel­velesi, Türk debdebesi ve Türk?ün zaferi olan bu beldenin yeryüzünde bir benzeri yoktur. Yunan ve öteki tarihçelerin İstanbul?un kuruluşunda söz birliği ettikleri hikâye şöyledir. Hazret-i Peygamber?in doğumundan 1600 yıl önce Haz­ret-i Süleyman, insanlara, cirilere, kuşlara, vahşi hayvanlara ve rüzgâra hükmederken, bir padişah ona isyan etti. Hazret-i Süleyman bu padişahın ülkesine varıp, onu tutsak etti. Ancak bu padişahın periler kadar güzel bir kızı vardı. Dul olan Süleyman Nebi padişahın kızıyla evlenince onu Rum il­lerine getirdi. Kız, şeytanın aldatmasıyla durmadan ağlamak­ta idi. Süleyman Peygamber eşinin ağlamasının ve kederinin nedenini sorunca: ?Ya Emİnallah! Dilerim ki benim için bura­da büyük bir saray yaptırırsın, ben de geri kalan ömrümü orada daima ibadetle geçiririm.? diyerek ricada bulundu. Hazret-i Süleyman uzun araştırmalardan sonra İstanbul top­rağına geldi. Şimdi Hünkâr Bahçesi denilen Sarayburnu?na gelip orada otağını kurdu, bir gecede su ve havasının güzel­liğine vuruldu. Orada da büyük bir saray ve rengarenk bah­çeler içinde köşkler yaptırdı. Daha sonra da İstanbul için şöyle bir duada bulundu: ?Bu şehir cihan yıkılıncaya değin bakımlı ve onarımh kalsın.?

İstanbul?un Adlarım Söyler:

İstanbul?un ilk yapısı Makdonye adını taşır. Andan Yan-ko bina ettiği için Yankovice dediler. Sonra İskender tekrar kurduğundan bu kez adı Aleksandri oldu. Ondan sonra da bir zaman Pozant dediler, bir zaman da Zondovina, Yağfuriye dediler. Dokuzuncu kez Kostantin yaptırdığı için Yunan di­linde Pozantiyum ya da Kostantiniye dediler. Nemçeliler Kos-tantinopol derler. Rus dilinde ise Terkuriye derler. Buna göre Grekler Grandoza, Macarlar Zendovar, Lehliler Kanatorya, Çekler Albanar, İskoçlar Herakliyan, Felemenkliler Astagania, İspanyollar Agrandoza, Portekizler Kostia, Araplar Kostantini­ye, İranlılar Kayser-i Rum-i Zemin, Hintliler Taht-i Rum, Mo­ğollar Çarğrad, Tatarlar ve Sakalibe ile Âl-i Osman?da yani Türkler de ise adı İslambol?dur. Türk?ün görkemi diye âleme ün salmıştır. Allah onu koruya!

Bir de pdf formatında eseri buldum.İndirmek isteyenler 35 MB’lık dosyayı indirip göz gezdirebilirler..
Dowloand Linki :  İndir

 

Eğitim ve teknoloji haberlerini, ilginç ve önemli bilgileri, kendimi geliştirdiğim alanlardaki öğrendiğim tecrübelerimi blogumda paylaşıyorum. Öğrenmekten ve paylaşmaktan zevk alıyorum.İnandığım bir şey var ki istisnalar hariç, hiçbir şey imkansız değildir. Mucizeler için zaman gerekir! Bu benim yaşam felsefem.

Yorumlar 0
İlk yorumu yazmak ister misin?