Bugün Internet Computer Protocol blok zincirini tanıyıp Hello World örneğiyle bu merkeziyetsiz geliştirme ortamına ilk adımımızı...
Yeni Oyuncağım: Nikon D5300
Kemal İKİZOĞLUFotoğraf çekmek günümüzde sıkça yaptığımız basit bir eylem. Günümüzde cep telefonlarıyla çektiğimiz fotoğraflar neredeyse dijital fotoğraf makinesi kalitesinde çekim yapabilir hale geldi. Keza video çekimlerinde de aynı kaliteyi söyleyebiliriz. Bir düşünün önceleri nasıl fotoğraf çekiyorduk?
İlk fotoğraf makineme bir okul gezisine gitmeden önce sahip olmuştum. Filmli fotoğraf makinesiydi. 36 pozluk filmlere fotoğrafları çeker sonra çıkartmak için makineyi fotoğrafçıya götürürdük. Gezide çok sevdiğim öğretmenimle fotoğraf çekileceğim esnada makinemde poz bitmişti ve çok üzülmüştüm. Tam da sırasıydı! Fotoğraflarımın yanmasını istemediğim için yeni film de takmazdım. O günü, o geziyi öylece bitirmek zorunda kalırdım. Çıkartacağımız zaman çektiğim fotoğrafların arasında yanan fotoğraflar da olurdu. Nasıl çıkmış diye merak eder bir sonraki sefere daha dikkatli olmaya çalışırdım. Her gördüğümü çekmez daha önemli yerlere poz bırakırdım.
Bu fotoğraf çekme sevdamı babam bir adım daha ileriye götürmüştü ve bana Samsung S630 6MP kompakt dijital fotoğraf makinesi hediye etmişti. 2 kalem pil ile çalışıyordu. İlk şarj edilebilir pillerimi de o zaman almıştım. Pil şarj mı olur baba diye çok gülmüştüm 😀 Çekilen fotoğraflar filmlere değil de bir karta kaydediliyordu. 36 poz sınırı da yoktu. Yanında aldığımız 4 gb sd kart ile istediğim gibi fotoğraf çekiyor, onlara kameranın ekranından bakıyor ve hoşuma gitmeyenleri silebiliyordum. Kartın hafızası dolsa bile içinden bir fotoğraf silerek yer açabiliyordum. Pili bitse bile yedek pillerim vardı. Problemleri teker teker çözmeye başlamıştım artık 🙂 Eve geldiğimde bilgisayarıma fotoğrafları aktarıyor dilediğimi yanma sorunu olmadan yazdırabiliyordum. 36 pozdan sonra benim için devrim niteliğinde bir şeydi bu, hayatımın en büyük mutluluklarından bir tanesiydi. Sürekli fotoğraf çekiyordum. Ailemdeki bütün üyeleri, akrabaları, çevremi, karlı dağları, denizleri, bahçemizi, çiçekleri, böcekleri, hayvanları, meyveleri… Gözlerim neyi görüyorsa özgürce fotoğraf çekiyordum. Bıkmadan, sıkılmadan.
Fotoğraf çekimleri devam ederken bazı fotoğraflarım karanlık bazıları aydınlık bazıları buğulu bazıları çok net oluyordu. “Ne yani neden böyle oluyor nasıl oluyor bunlar?” diyerek sorgulamaya başladım. Bilmediğim, eksik olan şey neydi? Keşfetmek, öğrenmek için en uygun anı yakalamıştım. Öğrenmek istiyordum. Biri bunu bana öğretsin diyordum fakat çevremde bunları bilen kimse yoktu.
O zamanlar değişken kavramını kendi kendime öğrendiğimi fark ettim. Bütün değerleri aynı tutup tek bir değerin değişikliğini kontrol ediyordum ve çekim sonrası nasıl bir sonuç aldığımı bu şekilde öğreniyordum. Kendi öğrenme ortamımı kendim oluşturmuşum. Kurcalarken farkına vardığım makro moduyla yeni bakış açılarına sahip oldum. Karanlık ve aydınlık fotoğraf sorunlarının kaynağı olan diyafram ve iso değerlerini sorup araştırarak öğrenmiştim.
Sahip olduğum dijital fotoğraf makinem bir süre sonra bana yetersiz gelmeye başladı. Detaylı ayarlar yapamıyordum. İstediğim kriterlere ulaşamıyor, kameranın sınırını zorlamaya çalışıyordum. Daha kaliteli fotoğraflar çekmek istiyordum. Yeni bir makinenin fiyatı pahalıydı. Birikim yapmaya başlamıştım. Aynı zamanda kriterlerime uygun makineyi de araştırmaya devam ediyordum. Aradan zaman geçti ve kararımı verdim.
Nikon D5300 18-105MM F3.5-5.6G VR SLR
Profesyonel bir sınıfa geçecektim. Kişiselleştirilmiş ayarlamaları yapabilirken yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekebilecektim. Bunları düşünürken piyasada neler var diye bakmaya başladım. Herkesin kendine sorduğu o soruları bende sordum: Canon mu Nikon mu? Hangi modelini almalıyım? Hangi lensle başlamalıyım?
Yapmak istediğim kişiselleştirilebilir ayarların hepsi bu DSLR sınıfı kameralarda mevcuttu. Ekstradan çözünürlük(Nikon), açılabilir ekran(Nikon), daha fazla odak noktası(Nikon) ve kamera kayıt formatları(Nikon) incelediğim özelliklerdi. Nikon D3400(24.2 mp), D5300(24.1 mp), Canon 100D(18.5 mp), 750D(24 mp), 1300D(18 mp) seçtiğim kamera modelleriydi. Kriterlerime uyan Nikon D5300 vardı. Kamera modellerinin detaylı karşılaştırmasını şuradan inceleyebilirsiniz.
Bu özelliklere baktığımda Nikon’un kameraları birkaç adım öne çıkmayı başarıyordu. İncelemelerime göre Canon orta ve başlangıç seviyesi kameralarını tercih edebilmem için geçerli bir sebebim yoktu. Fotoğrafı makine çekiyor ama kompozisyonu da kullanıcı oluşturuyor. Kullanıcı kötü çekmişse makine ne yapsın diyenler için de şunu söylemek istiyorum: Makinenizin özellikleri standartların altında olduktan sonra onu satın almanın bir anlamı yok. Satın alacağınız ürünler ucuz değil ve alındığında uzun süre kullanılan cihazlar. Bu durumu göz önünde bulundurup tercih yapabilmek gerekiyor. Ben bu durumu göz önünde bulundurarak tercihimi yaptım.
Nikon D5300 modelini içerdiği bu özelliklerinden dolayı tercih ettim. D5300 body(gövde) tek başına iş yapmıyor. Kutu içinden çıkan 18 – 55 standart lens ise şimdilik iş görüyor. Bir arkadaşım verdiği tavsiyede 18-55 lens almak yerine 18 – 105 almamın daha doğru ve ekonomik olacağını söyledi. Haklıydı. Bende dediği gibi yaptım. Bu lensle fotoğraf çekimi yapmış bir kullanıcının hazırladığı video durumu daha iyi özetliyor.
Son olarak..
Aldığım üründen çok memnunum. Lensin 18-105 olması benim için harika oldu. Yaptığım çekimlerde bunu daha iyi gördüm. Şu an iso – diyafram – enstantane ayarlarını anlamaya farklı durumlarda neler olacağına dair denemeler yapıyorum. Fotoğraf çekemediğim günlerin acısını çıkartıyorum =)
Çektiğim fotoğrafların içerisinden iki tanesini sizinle paylaşmak istedim.
Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle..
Son Yorumlar..